Haber

Bülent Kaya: “Terörle ve Teröristlerle Mücadele Adalet ve Hukuk Devletinden Ayrılmadan Mümkün Olabilir”

Saadet Partisi Kümelenme Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, TBMM’de yaptığı konuşmada, “Asla unutmamamız gereken bir şey var; terörle ve teröristle mücadele, adalet ve hukuk devletinden ayrılmadan da yapılabilir; terörle ve teröristle mücadele, adalet ve hukuk devletinden ayrılmadan da yapılabilir.” Milli birlik ve beraberliğin sağlanmasıyla başarılabilir; terörle ve teröristlerle mücadele ancak militarist bir dille yapılabilir.” “Bu, dil kullanmakla değil, kapsayıcı ve bütünsel bir dil kullanmakla mümkün olur” dedi. Terörle ve teröristlerle mücadelenin uluslararası bir boyut kazandığını belirten Kaya, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a, “Elinizdeki kısmi bilgilerin en azından bir kısmını muhalefet partileriyle paylaşmanızı ve diyalog sürecini başlatmanızı bekliyoruz. Her iki yılda bir buraya gelip kapsam, kapsam tartışılabilir, “Bu Parlamentonun işlevini, süresi Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek bir önergeye ‘evet’ veya ‘hayır’ demekten ibaret sanmayın” dedi.

Büyük Millet Meclisi Genel Heyeti bugün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, terör saldırılarına ilişkin Genel Kurul’a bilgi verdi. Genel Kurul’da Saadet Partisi Kümesi adına; Küme Lideri Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve Küme Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Bülent Kaya söz aldı.

“UNUTMAMAK, UNUTTURMAMAK VE YENİLERİN BİR DAHA OLMASINI ENGELLEMEK İÇİN SAMİMİ KONUŞMAK, MÜZAKERE ETMEK, ENDİŞELENMEK VE NET BİR ZİHİNLE DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ”

Bülent Kaya şunları söyledi:

“2024 bütçe görüşmelerinin kapanış konuşmasında, 22 ve 23 Aralık terör saldırılarında şehit olan askerlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet niyaz ederek, muhalefette olsun, muhalefette olsun tüm terör örgütlerini ve terör eylemlerini kınıyoruz. muhalefet olarak terörün, çatışmanın ve şiddetin sona ermesi, bir daha bu topraklara gelmemesi için.” İktidarda olsak da olmasak da görevimizi yapmaktan, konumumuzun gereklerini yerine getirmekten asla çekinmeyeceğimizi ifade ettik. Yine o gün buradan Meclis kürsüsünden ‘Acımız büyük, çok büyük’ ​​dedi ama üzülerek ‘Maalesef bu ilk değil, umarım son olur’ dedi. “Korkarım bu son olmayacak, hatta daha öncekiler gibi birkaç gün içinde unutulacak” dedim. Ve ne yazık ki 22-23 Aralık’taki şehit haberlerinin ardından birkaç gün bu konuları konuştuk, ardından çıkan ateş düştüğü yeri yaktı ve o şehit aileleri acılarıyla baş başa kaldı. Ve 12 Ocak’ta 9 askerimizin şehit olduğu haberini alana kadar kendi gündemimize döndük. Ve o gün yine dedik ki: ‘Bizim samimi konuşmamız, müzakere etmemiz, endişelenmemiz ve aklı başında düşünmemiz lazım. unutmak, unutulmamak ve yenilerinin tekrar yaşanmasını engellemek. “İdeolojilerimize, otoritelerimize, pozisyonlarımıza, politik stratejilerimize kurban etmeden, bu sorunu birlikte düşünmeli, konuşmalı ve ortadan kaldırmanın yollarını aramalıyız.”

“ÖFKEMİZLE, HIRSLIYIZ VE İNTİKAM DUYGUSUZLA BU ODALARDA BU KONULARI MÜZAKERE ETMİYORUZ”

Ne yazık ki o günden bu yana bu üssün inşasına katkıda bulunacak önemli bir şeyi hep birlikte yapamadığımızın üzüntüsünü yaşıyorum. Onun için dün söylediğimiz şeyler tazeliğini korumaya devam ediyor, dün söylediğimiz şeyler canlılığını korumaya devam ediyor, dün söylediğimiz şeyler bugün de gerçekliğini ve doğruluğunu korumaya devam ediyor. Bugün konuştuğumuz konuyu daha sağlıklı ve anlaşılır bir perspektiften anlamanın yolunun, bu sorunun artık ulusal sınırlar içerisinde sınırlı olarak tartışılan bir sorun olmadığını görmekten geçtiğini düşünüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Ortadoğu’nun ve özellikle Türkiye’mizin içine girdiği çatışmalı ve sürdürülebilir bir kaos süreciyle oluşturulması amaçlanan zemini hayata geçirerek bu konuları daha akılcı ve sağlıklı bir şekilde tartışmak yükümlülüğümüz var. ve coğrafyamız çizilmek isteniyor. Öfkemizle, hırsımızla, intikam duygularımızla bu konuları bu platformlarda tartışamayız. Çünkü millet bizden bu sorunları daha sağduyuyla, daha devlet aklıyla konuşmamızı, geçmiş tecrübelerden ders alarak bu sorunları kalıcı çözüme ulaştırmamızı istiyor.

“ORTADOĞULU OLMAK İSTEYEN BİR TÜRKİYE’NİN TEHLİKESİNİ HEPİMİZ GÖRMEK ZORUNDAYIZ”

Çünkü biz, Türkiye’yi Irak’tan, Suriye’den, İran’dan, Orta Doğu’dan, Türk dünyasından ayrı, oradaki gelişmelerden bağımsız ele alarak meselelerimizi analiz etme fırsatını çoktan kaçırdık. Ortadoğulaştırılmaya çalışılan bir Türkiye’nin tehlikesini hepimiz görmek zorundayız. ‘Ortadoğululaşma’yı Batılıların küçümsediği bir kavram anlamında kullanmıyorum, ‘Ortadoğululaşma istikrarsız bir ülke demektir; ‘Ortadoğululaşma, vekalet savaşları yoluyla kaosa, teröre ve çatışmaya açık bir ülke demektir; ‘Ortadoğululaşma, demokrasi ve insan haklarıyla sorunları olan, otoriterleşmeye doğru kayan rejimlere doğru ilerleyen bir ülke demektir. Milli birlik ve beraberliği parçalanmış, milli sorunlarda ortak tavır ortaya koyma iradesinden giderek uzaklaşan bir ülke demektir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu Ortadoğulaşma sürecine sürüklenme tehlikesini hepimizin idrak etmesi gerekiyor. Öncelikle komşumuz Irak’ta 1990’lı yıllardan bu yana uygulanmak istenen Ortadoğulaşma sürecinin bugün Irak’a getirdiği nokta ve durum ortadadır. Irak’a ilişkin dış politikamızda yaptığımız yanlışlar ve neden bu duruma geldiğimiz konusunda elbette görüşlerimizi saklı tutuyoruz ve bunların konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Daha sonra dikkatinizi Suriye’nin 2010’dan itibaren Ortadoğululaşma sürecine çekmek istiyorum. Elbette Suriye’yi bugün getirilmek istenen noktaya getirerek yanlış dış politikamızın etkilerinden de bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum.

“AÇILANLARLA DAYANIŞMA SAĞLARKEN ÜLKEMİZİN DÜZENSİZ GÖÇ NEDENİYLE MARUZ KALACAĞI ORTADOĞULAŞMA SÜRECİNE DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTİYORUM”

Ancak bugün gelinen noktada Türkiye’nin mücadelesini Suriye, Irak ve İran’daki gelişmelerden bağımsız olarak analiz edersek eksik bir değerlendirme yapmış olacağımızı düşünüyorum. Ülkemizde yaklaşık 40 yıldır devam eden bir terör atmosferi var. Artık Türkiye’nin terörle ve teröristlerle mücadelesinin uluslararası bir boyut kazandığını görmemiz gerektiğini söylüyorum. Bu bağlamda, ülkemizin sorunlu sınır güvenliği ve sistemsiz ve kontrolsüz geçişleri nedeniyle önümüzdeki günlerde kaosa sürüklenen Ortadoğulu bir ülkede Türkiye’ye ne tür roller ve misyonlar yükleneceğine dikkatinizi çekmek isterim. 5 milyondan fazla göç var. Dolayısıyla mazlumlarla dayanışma içinde olurken, bu düzensiz göç nedeniyle ülkemizin maruz kalacağı Ortadoğululaşma sürecine de dikkatinizi çekmek isterim. Irak, Suriye ve İran’daki Kürt kardeşlerimizin sorunlarının, Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızın olduğu kadar bizi de ilgilendirdiğinin bilincinde olarak bu konuları konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

“TERÖRLE İLGİLİ KONULARI ‘BUNLARI KENDİ DÜŞÜNÜM VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜM ÇEVRESİNDE SÖYLEDİM, ELİMDE HİÇBİR DELİL YOKTUR’ İFADEsiyle GERÇEKLEŞTİREMEZİZ”

Sayın Dışişleri Bakanımız, daha önceki dönemlerde İçişleri Bakanımız ve Milli Savunma Bakanımız terör hareketleri konusunda Meclisimizi bilgilendirmişti. Bugün siz Dışişleri Bakanı olarak Sayın Milli Savunma Bakanımızla birlikte bizleri bilgilendiriyorsunuz. Bunu hükümetinizin terör sorununa uluslararası perspektiften yaklaştığının bir göstergesi olarak görüyor, takdir ve memnuniyetimizi ifade ediyoruz. Çünkü ‘Ben bunları kendi düşünce ve ifade özgürlüğüme dayanarak söyledim, elimde delil yoktu’ diyerek terörle ilgili sorunları çözemeyiz. Miting meydanlarında ‘Saadet Partisi terör örgütleriyle anlaşma imzaladı’ diyerek terörle mücadeleyi yönetemeyiz. Elbette “40 terörist kaldı, çoğunun ayakkabı numaralarını biliyoruz” diyerek bu sorunu dar bir çerçevede değerlendirerek sonuç alınacağını düşünemeyiz. Dolayısıyla uzun süredir istihbarat bürokrasisindeki göreviniz gereği terörle mücadelede görevinizi yerine getirdiğinizi biliyoruz. Geçmişiniz, müktesebatınız, soruna ilişkin bilgileriniz aslında terörle ve teröristlerle nasıl başa çıkılacağını bilmek için pahalı bir müktesebattır.

“TERÖR VE ŞİDDET EYLEMLERİNİN GÜNLÜK SİYASİ MALZEME HALİNE GETİRİLMESİNİN MÜCADELEYE ZARAR VERDİĞİNİ EN İYİ BİLİYORSUNUZ”

Bu anlamda terörle mücadelede çabayı toplumsallaştırmanın, terör tanımına hedefine uygun bir şekilde son vermenin ne kadar değerli olduğunu eminim çok iyi biliyorsunuzdur. Dolayısıyla terör eylemlerini ve şiddeti günlük siyasi araç olarak kullanmanın çabaya zarar vermekten başka bir işe yaramadığını en iyi siz bilirsiniz. O halde Sayın Dışişleri Bakanımız, bu olayların arttığı dönemde hükümetinizin ve partinizin öncelikle toplumsal barışı tehdit eden dil ve telaffuzlardan kaçınmasını, ardından da bu sağduyu dilini her partiye tavsiye etmenizi bekliyoruz. 2006’dan 2016’ya kadar şehit cenazelerinin nasıl siyasi sömürüye maruz kaldığını, o dönemde istihbarat göreviniz nedeniyle partinizin bakan ve milletvekillerine karşı kimlerin veya hangi kişilerin protesto yaptığını muhtemelen en iyi siz biliyorsunuzdur. Yine istihbarat görevlerinden ayrılsan da, biraz böyle gülümseyerek, gözlerin zaman zaman yanındaki arkadaşlarının cep telefonlarına bakarken… “Bu profesyonel bir şey” diyorlar ama ben kabul ediyorum. şaka olarak. Ancak bu soruna ilişkin bilginiz gerçekten istihbarat görevinin kapsamı dışındadır. Dolayısıyla bugün şehit cenazelerini kimin istismar ettiğini, bunun çabaya katkı mı sağladığını yoksa farklı bir niyet mi taşıdığını en iyi siz biliyorsunuz.

“TERÖR VE TERÖRİSTLERLE MÜCADELE ADALETTEN VE HUKUK DEVLETİNDEN KAÇILMADAN MÜMKÜNDÜR”

Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktayı göz önünde bulundurursak elbette şehitlerimize Allah’tan rahmet dileyeceğiz, tüm terör örgütlerini lanetleyeceğiz, şehit askerlerimizin acısını millet olarak hep birlikte paylaşacağız ama yapmamız gereken bir şey var. Asla unutmayın: Terörle ve teröristlerle mücadele, adalet ve hukuk devletinden ayrılmadan da yapılabilir; Terörle ve teröristlerle mücadele, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasıyla mümkündür; Terörle ve teröristlerle mücadele militarist bir dil kullanmakla değil, kapsayıcı ve bütünsel bir dil kullanmakla mümkündür. Terörle ve teröristle mücadele etmek, 85 milyonluk bu cennette hükümetiyle muhalefetiyle bir arada yaşamak için bu konu artık uluslararası hale geldi ve biz bu uluslararası gelişmelere kayıtsız kalarak bu sorunları çözemeyiz. Bu nedenle, sahip olduğunuz kısmi bilgilerin bir kısmını sizden bekliyoruz. En azından muhalefet partileriyle paylaşın ve diyalog sürecini başlatın. Bu Parlamentonun işlevinin iki yılda bir buraya gelip kapsamı, kapsamı ve süresi Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek önergeye ‘evet’ veya ‘hayır’ demek olduğunu sanmayın.

“BİLGİ VERME VE SORUMLULUK SORUMLULUĞUNUZUN BİLİNCİNDE BU SÜRECİ BİRLİKTE YÜRÜTECEĞİZ”

Zaman zaman gelip bizi bilgilendirin, zaman zaman partilerin genel merkezlerini ziyaret edin, bu konularda bilgi verin. Çünkü bu bir iktidar sorunu değil; Bu bir devlet sorunudur, bu hepimizin sorunudur. Dolayısıyla siyasi parti gruplarını ve Meclis’i, ancak iki yılda bir ihtiyaç duyulan bir muhtıra için ‘evet/hayır’ dedikleri durumdan çıkarmak sizin göreviniz… Tıpkı bu Meclisin size yetki verme hakkı olduğu gibi. Bu Meclis, o muhtıranın kapsam ve kapsamına göre bu yetkiyi amacı doğrultusunda kullanacaktır. Kullanmadığınız şeyleri sorgulama hakkınız olduğunu – lütfen bunu yanlış anlamayın – ve bu sorumluluk çerçevesinde sizin de bilgi ve sorumluluk sahibi olduğunuzun bilincinde olarak bu süreci birlikte yürütelim diyorum. Bu nedenle Saadet ve Gelecek olarak TBMM’nin birlik ve bütünlüğüne her zaman önem veriyoruz ancak Hükümetinizden ve tüm partilerden Meclis birlik ve beraberliğini hiçbir zaman siyasi araç olarak kullanmamalarını da rica ediyoruz. Şehitlerimize ve tüm terör eylemlerine Allah’tan rahmet diliyoruz. “Tüm terör örgütlerini lanetlediğimizi bir kez daha ifade etmek isterim.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türkiyenin En iyi Hizmeti Sunan Hizmet Ofisi Firmaları Bulmak ücretsiz ve kolaydır Ankara nakliyat
Başa dön tuşu